Anne baba olarak bizler eğitimi çocukların istek ve inisiyatifine bırakmamamız gerekir. Büyüklerimizden “Ben okumak istemedim, babam da beni okutmadı. Şimdiki aklım olsa okurdum. Okula giderdim. Bana oku diyen, okulu bırakma diyen olmadı.” vb. cümleleri çok duyarız.
“Çocuk ders çalışmıyor, ödevlerini yapmıyor, bana ne, yaparsa kendine yapmazsa kendine, kimse bana çalış demedi, seni her gün ben mi takip edeceğim” gibi düşünce ve sözler çocuğumuzun eğitimini olumsuz yönde etkiler.
Adı üstünde, bunlar çocuk, ergen, genç. İster istemez ders çalışmaktan daha cazip olan oyunlara, telefonlara, sosyal medyaya, bilgisayar oyunlarına, etkileşiminden daha çok zevk alacakları durumlara yöneleceklerdir. Biz anne babaların bu gibi durumlara sabır gösterip onları uygun dille yönlendirmemiz gerekir. Bu bizim, anne baba olarak görevimizdir.
Bana bu imkanlar sunulmadı, sunulsa ben ne olmazdım ki,
Benim zamanımda beni yönlendiren olmadı.
Benim zamanımda bu kadar çok kaynak kitap yoktu.
Benim zamanımda ders çalışma odamız ve imkanımız yoktu. Sana her şeyi sunuyorum.
Evet, bizim zamanımızda bu kadar imkânlar yoktu.
Evet bizim zamanımızda bu kadar çok kaynağa ulaşamazdık.
Evet bizim zamanımızda kendi özel odalarımız ve çalışma masalarımız yoktu.
Evet bizi yönlendiren ve bize eğitim konusunda rehberlik yapacak birileri de pek yoktu.
Ancak şimdi biz varız. Geçmişteki bizim imkansızlıklarımızı şimdi çocuklarımıza sunuyoruz. Ama eksik olan ne? Başarı neden gelmiyor? Çocuklar neden ders çalışmıyor.
Emin olun biz de 21. Yüzyılda dünyaya gelmiş olsaydık ve ders çalışmaktan daha cazip bu kadar faktör varken bizlerde onlar gibi olurduk. Hangimiz akşamları televizyon başından kalkıyoruz, hangimiz cep telefonundan sosyal medyadan ayrılıyoruz? Bunlar bizim için bile çok cazip şeyler. Amaaaan ben unumu eledim, eleğimi astım diyemeyiz. Bizim, bizi örnek alan çocuklarımız var.
Peki ne yapmalıyız?
Başkalarına gösterdiğimiz sabrı kendi çocuklarımıza gösteremiyoruz. Burada çok sabırlı olmamız gerekiyor. Sabırlı olmayı biraz beklemek olarak anlıyoruz. Halbuki eğitimde sabırlı olmak, beklemek değil, elinden geleni yapıp, zamana bırakmak demektir. Anne baba olarak da elimizden geleni yapıp, gerisini zamana bırakmamız gerekiyor. Ama buradaki elimizden geleni yapmak onları maddi olarak her türlü imkanı sunmak anlamına gelmiyor.
Çocuklarımız ile bir odada bulunmak onlarla vakit geçiriyoruz anlamına gelmez. Çocuklarımızla iletişim kurup onlarla nitelikli vakit geçirmeliyiz. Akşam olduğunda, ders çalış, kitap oku, ödevini yaptın mı yerine biraz sohbet edip onları ders çalışmaya hazırlamamız daha faydalı olacaktır. Çocuğumuzun olumlu davranışlarını gördüğümüzde ödüllendirmeli, olumsuz davranışlarında uyarmalıyız. Ödülü ve uyarıyı veya cezayı abartmamalıyız.
Anne baba olarak hatamız onlar çocukken başlıyor. Bizim zamanımızda yoktu, çocuğumun olsun diyerek başlıyoruz. Eminim şu an birçoğumuzun evinde çocuklarımızın yüzüne bile bakmadığı, kutusunu açmadığı, oynayıp sevmediği birçok oyuncak vardır. Çocuklar kendilerine alınan oyuncakları büyüdüklerinde hatırlamıyorlar. Biz bir düşünelim, hangi oyuncağınızı hatırlıyoruz. Hatırladığımız oyuncağımız birkaç oyuncağı geçmez. Ama çocuklar, anne ve babası ile geçirdiği nitelikli vakitleri daha çok hatırlıyorlar. Çocuklarımızın çok oyuncağa ihtiyacı yok. Çocukların kendisi ile oynayan, vakit geçiren, eğlenen anne ve babaya ihtiyacı var.
Ben annem ve babamla oyuncak oynadığımı hatırlamıyorum. Ama babamla, üçtaş, dokuztaş, dama; annemle beş taş, altı taş oynadığımı, annemin uyurken anlattığı masalları hala hatırlıyorum. Emin birçoğunuz da hatırlıyordur.
Farkında değiliz ama çocuklarımızı teknoloji bağımlısı biz yapıyoruz. Çocuklarımızı biz yalnızlaştırıyoruz. Onları bu cazip ortamın içine biz atıyoruz. Ve daha sonrada da onları buradan kurtarmaya çalışıyoruz.
Daha bir yaşında iken eline cep telefonu verip, bir video açıp onu izleterek yemek yediriyoruz. Sonra da telefon elinde olmadan yemek yediremiyorum diyoruz. Çocuklarımız sussun, yaramazlık yapmasın, beni rahat bıraksın diye eline tablet, telefon tutuşturuyoruz. Sonra da benim çocuğum çok zeki, benim kullanamadığım tableti, telefonu kullanıyor, her özelliğini biliyor diyoruz. Bu çocuğumuzun zeki olduğundan değil meraklı olmasından kaynaklanıyor. Çünkü o yaşta çocuklar çok meraklıdırlar. Meraklı olduğu için tabletin, telefonun her uygulamasına giriyor, çıkıyor, öğreniyor. Bizim öğrenemememiz ise meraklı olmamamızdan veya aldığımız o telefonu, tableti, bilgisayarı bozmaktan korkmamızdan kaynaklanıyor.
Ders çalış, demekle rehberlik yapamayız. İlkokul çağından itibaren, çocuklarımız ders çalışmaya alışana kadar onlarla birlikte ders çalışmalıyız. Fakat ders çalışırken ödevlerini onların yerine biz yapmayacağız. Bu alışkanlığı kazandırdıktan sonra zaten bize ihtiyaçları kalmaz. Kendileri zamanında ders çalışır.
Kitap oku, demekle rehberlik yapamayız. Çocukluk çağından itibaren onlara masal kitapları okumalıyız. Okumaya başladıklarında birlikte kitap okumaya devam etmeliyiz. Kitap okuma alışkanlığını da kazandıktan sonra onlara kitap oku dememize gerek kalmaz.
Bizler “akıl ve nasihat verip, şunu yap bunu yap” demek yerine, yapması gerekenleri söyleyip, alışkanlık haline getirene kadar takip etmemiz gerekir. Biz anne baba olarak birinci adımda kalıyoruz. Söylüyoruz, takibi de yarım yapıyoruz. Tamamlamıyoruz. Bir iki gün takip edip bırakıyoruz. Bizim asıl işimiz burada başlıyor. Takip, takip, takip.
Eğer biz çocuğumuzu takip eder ve onlara istediğimiz davranışları yaptırarak bunları alışkanlık haline getirmesini sağlar isek yazının başında söylediğimiz “Çocuk ders çalışmıyor, ödevlerini yapmıyor, bana ne, yaparsa kendine yapmazsa kendine, kimse bana çalış demedi, seni her gün ben mi takip edeceğim” gibi sözleri söylemeyiz.
Biz bu kadar imkânı sunduk, sen ne yaparsan yap diyemeyiz. Eğer bunu dersek, eğitimi çocuğun inisiyatifine bırakırız.
Eğitim çocuğun inisiyatifine bırakılacak bir şey değildir.